Emekledikten sonra kaburgalarınıza yaslandıysanız, yükselmeye omuzlarınızdan tırmanarak başladıysanız, birçoğu kırık tuğlalardan oluşan özenle örülmüş yıkılmaz bir duvar olmuşsunuz demektir.
Ses, ışık, nem geçirmeyen ve duygulardan izole bir duvar. Siz ise duvarın içinde kapattığınızı zannettiğiniz boşluklarda parçalar halinde dağılmışsınızdır.
Öngörülemeyen zamanlarda, tesadüflerde kendi parçalarınıza rastlarsınız. Onları tanıyamaz ve kabul edemezsiniz. Aslında sizin olan bu kırık tuğlalara çarptığınızda duyarsızlaştığınız yaralarınızın ağrılarını hissetmeye başlarsınız.
Oysa aklınız bilir, her birinin nedenini, suçlusunu, suçsuzunu ya da aslında ortada suçlu olmadığını.
Bir süre sonra bilmek yetmez, bunu kabullenmek bile acı verir size.
İnsan kendisini iyileştirebilir mi?
Yaralarınızı evet, ya da saçınızı uzatabilirsiniz kısa olduğunu düşünüyorsanız. Çünkü bedeninizi görürsünüz, ayna diye bir eşyaya sahip olmanız yeterli.
Organlarınızı görürsünüz medikal bir cihazla ve doktor yardımıyla varsa sorun iyileştirirsiniz.
Peki insan zihnini görebilir mi? Yani ruhundaki yaraları eksikleri bulabilir mi ?
Belki yakınlarınıza bunu açmak göstermek istersiniz görebilirler mi ya da size bir ayna netliğinde gösterebilirler mi?
Belki birçoğumuz başkasını özellikle sevdiklerimizi üzmemek ya da
onlara yük olmamak için göstermeyiz aslında görünmeyen kendimizi.
Aslında en çok ta güvenemeyiz en yakınlarımıza bile. Bu nedenlerden ötürü istedim ben, bana bakan güvenebileceğim biz göz olmasını, ilk defa kaburgalarım dışında bir şeye yaslanmak
istedim.
Sadece ayna değildi istediğim, aynı zamanda bir şifacıydı, bir kılavuzdu.
Teşekkürler AYŞE BURCU EREN...
Hayatımdaki yolları görüp seçebilmemi, uyarıları anlayabilmemi, bacaklarımdaki titremelerin kaybolmasını ve elbette yüzümdeki tebessümün geri gelmesini sağlamamda rehberim olduğunuz için.
NERİMAN